Gerçek Aşk
Bir gün, aslında
gerçekten hatırlamıyorum, lösemi olduğumu öğrendim. Daha 6 yaşındaydım. Hayat toz
pembeydi. Meğer daha bebekliğimden beri öyleymişim de gizlemiş benden ailem. Ben
kim miyim? Adım Kaya. 6 yaşındayken tekrar nükseden lösemi hastalığım yüzünden yine
hastaneye yatırıldım. Arkadaşlarımı görmeme izin yok. Top oynama gibi bir
lüksüm yok. Sadece eğitimimi sürdürmeye çalışıyorum bir yandan. Sadece ailem
beni ziyarete gelebiliyordu. Arkadaşlarıma hasret kalmıştım. Başka kardeşim
vardı ama o benden 3 yaş küçüktü. Çoğu şeyin farkında değildi. Çok sosyal bir
çocuktum. Herkes beni severdi aslında ama arkadaşlarım beni yarı yolda bıraktı.
Çoğu telefonla bile aramaya çalışmadı. 6 yaşından 10 yaşıma kadar doğru düzgün
bir dostluk kuramadım kimseyle. Kimi zaman konuşmayı unutmaktan korktum. Çünkü annemle
babam da artık küçük kardeşimle ilgilenmekten bana zaman ayıramıyorlardı. Sanki
benim çocuk esirgeme kurumuna bırakmışlar gibi hissediyordum. Tek konuştuğum
insan bana bakan hemşire ablaydı. Kader abla çok iyi bir insandı. Ve bana hep
derdi ki ‘Bazı insanlar diğer insanlara göre çok acı çekerler ilk başta ama
sonra o çektikleri acılar onlara birer tecrübe olur gelecekte daha mutlu bir
hayata yelken açarlar.’ Onu dinledim hep. Ve bir gün yakındaki bir ilkokuldan
beni ziyarete geleceklerini duydum. En güzel kıyafetlerimi giydim. Ve o geldi. O
kadar güzel bir kızdı ki, yeşil gözleri ve sarı saçları vardı. beyaz bir elbise
içindeydi. Tıpkı kanatsız bir melekti. Yatağımın yanındaki koltğa oturdu. Adı Gökyüzü
idi. Bana baktı ve dedi ki ‘O kadar güzel bir yüzün var ki, büyüyünce çok
canlar yakacaksın. Bütün kızlar peşinden koşacak.’ Benden 3 yaş küçüktü ama çok
olgundu. Ona aşık olmuştum. Ama birbirimize sadece 10 saniye kadar daha baktık
ve öğretmeni onu çağırdı. Bir daha o gelmedi. Ama kafama kazımıştım onu. İyileşmem
onu görmemden 2 yıl sonra oldu. 12 yaşındaydım. Tek bir şey biliyordum. O kızı
bulucağım, diyordum kendime. Onun dediği gibi çok yakışıklı bir genç oldum. Çok
sevgilim oldu, çok gezdim, gördüm çoğu şeyi. Liseye başladım. Orası bana yeni
şeyler kattı. Piyanoya başladım. Ve bir sevgilim oldu. Artık onu bulmaktan
vazgeçmek üzereyken 3. Sınıfa geçtim. Yeni gelenlerin listelerini okuyordum. Ve
bir isim, Gökyüzü… o anda delirdim. Sevgilimle kavga etmeye başlamıştık. Ona bu
duruman bahsettikten sonra benden ayrılmak istedi. Gökyüzü beni fark etmişti
ama o çocuk olduğumu henüz bilmiyordu. Piyano resitalinde bir parça çaldım. Onu
mest etmiştim. Ona ilanı aşk edeceğim gün Gökyüzü okulda yoktu. Her gün okula
gelen kız yok olmuştu. Müdür yardımcısına gidip sordum. Gökyüzü’nün hastanede
yattığını söyledi. Nedenini sorduğunda, Gökyüzü’nün lösemi olduğunu söyledi. Benim
hayatımda kararmıştı. Onunla irtibata geçmem gerekiyordu. Nerede olduğunu öğrenip
hastaneye onu ziyarete gittim. Danışma bana yardımcı oldu ve ailesi de
oradaydı. Onlara onu nereden tanıdığımı anlattım. Çok sevindiler ve onu görmem
için beni gönderdiler. Kapı aralıktı, içerisi o kokuyordu. O çocukluktaki gül
kokusu… Durumu hiç iyi görünmüyordu. Yanına gittim. ‘Benim ben Kaya’n. Hatırladın
mı Gökyüzü? Hani şu peşinden kızları koşturan’ Gözlerini açtı, sesi çıkmadı ama
iki damla göz yaşı döküldü. Bir anda tüm değerleri kötüleşti. Kalbi durdu. Hemşire
geldi. Hastayı kaybettiklerini söyledi. Gökyüzü’nün annesi dedi ki ‘Seni
sayıklayıp duruyordu, hep seni düşündü ölmeden önce. Sen ona bir iyilik yapmak
istiyorsan, mutlu yaşa yeter.’ O günden sonra onu hiç unutmadım. Üniversitemi okudum.
Kariyerimi de yaptım. Evlendim de. O da yeşil gözlü ve sarışın. Eşime bu anıyı
anlattım. Her yıl onun mezarlığına gidiyoruz ailecek. Kızımızın adı Gökyüzü. Çok
sağlıklı bir çocuk. Gökyüzü ruhun şaad olsun. Mekanın cennet olsun. Seni hiçbir
zaman unutmayacağız.
Comments
Post a Comment