İhanet İyiden Doğar

Günlerden 20.11.2019’du. Çok net hatırlıyorum. En yakın dostum, kardeşim diyebileceğim biriyle buluşacaktım. Dennis. Son 10 yılımı onla geçirdim diyebilirim. İkimizde o kadar çok ortak yön var ki, aslında evlenmememiz için bile bir sebep yok gibi gözüküyor. Nadiren tartışırız ve her zaman ben galip gelirim. O tampon bölge görevi görür. Ben daha çabuk parlarım o beni anında söndürür. O benim küçük itfaiye şefim.
Buluşma en sevdiğimiz mekanda gerçekleşecekti. Günlük sıradan konuşmalar yapacaktık muhtemelen. Mekanın adı Here’dı. Hatta hep aynı muhabbet dönerdi. Buraya geliyorsak, anda yaşamak zorundayız. O yüzden durmaksızın konuşurduk, bazen birimiz öyle hızlı konuşurdu ki işten sonra yorgun argın kafası basmaz şekilde olanın bile tüm beyin hücreleri o an yenilerdi ve tam konsantre dinlemeye koyulurdu. Yine öyle günlerden biriydi. Bu sefer yorgun olan kişi ben değildim. O öyle mi değil mi diye kestirmeye çalışırken mekana yaklaşmıştım. Kapıya yönelmeden bir saniye önce baş parmağıma bir uğur böceği konmuştu. Spritüel olan bendeniz bunu hayra yormaya karar verdim. O gün de telefonuma pek bakmamıştım. Belki de ilk mekanda bir masada oturduktan sonra telefonumu açmıştım o gün. Ve tarihi o an fark ettim. O gün bekaretimi kaybettiğim gündü. Normalde o gün evde aşk filmleri izleyip, çikolata yiyor oluyorum. Ama bugün faka basmıştım. Dennis bunun farkında olmalıydı. Böyle şeyleri hayatta kaçırmaz. 10 yıldır birini tanıdıysam eğer Dennis gibi birinin beni bugün dışarıda buluşmaya çağırması için gerçekten önemli bir sebebi olması lazım. Ama kendime de kızıyorum ben nasıl bugünü atlarım.
 Bir anda gerilmiştim. Dennis hala gelmemişti. Ve ilk deneyimim aklıma gelip dururken ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Çünkü benim için zor bir süreçti. Gerçekten, yalan atmıyorum. Sevdiğim biriyle yapmıştım bunu ama onun daha sonra benim yüzüme bakmaması durumları hiç hoş değildi. Lise hayatımı şişman bir kız olarak geçirdim. O çocuk benim mahallemde oturuyordu. O yüzden şehir dışında bir üniversiteyi seçmek zorunda kaldım, ama temelde istediğim üniversite onun gittiğiydi. Ekol bir üniversiteydi. Üstüne üstlük puanım da yetiyordu. Çok zordu gerçekten. Neyseki geçti gitti.
Dennis karşı kaldırımdaydı, evinden geliyor gibiydi. İçeriye girdi. Her zamanki masamızda onu bekliyordum ve hemen geldi. Dennis ‘Bugün o gün biliyorum ama artık buna bir son vermenin vakti geldi diye düşünüyorum.’dedi. Dayanamayıp ‘Son vermenin alemi yok bence, hayatımın içine eden adamın beni düzdüğü gün ne kadar mutlu olabilirim sence, ya da nasıl taklit edebilirim öyle olmayı? Bana biraz öğretebilir misin?’dedim. Biraz çok sinirlenmiş olmalıyım ki anksiyetem azdı ve titremeye başladım. Çok kötü hissediyordum, yava yavaş inmeye başlayan göz yaşlarıma engel olamadım. Hüngür hüngür ağlıyordum. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Dennis hemen en sevdiğim biradan ve atıştırmalık tabaktan söyledi. Ve o an bir şey oldu. Çok ilginç bir şeydi. Sanki zaman durdu. Dennis ağlıyordu. Nedenini bilmiyorum ama Dennis bu sebepten dolayı ağlıyor olamazdı. Ağlamayı kestim ve ona peçete uzattım. Arkadaşımı çok nadir ağlarken görmüştüm. Hatta sayabilirim. Bir annesine kanser teşhisi konduğunda, bir de köpeği yaşlılıktan öldüğünde. Ve bu ağlamalar sadece 10 saniye sürmüştür. ‘Dennis, sökül bakalım minik kuşum. Kim üzdü seni? Ben ağlamayı hak etmiyorum. Sen üzüldüysen kesin çok ciddi bir durum olmalı.’dedim hemen. Dennis sus pus oldu. Tepki vermiyordu. Anlatmak istediği bir şeyler var gibiydi. Ve bir anda çok yumuşak bir sesle konuşmaya başladı. ‘Bak Rosetta, bilirsin seni herkesten çok severim. Ama artık katlanamıyorum. Kendini her yıl boşa üzüyorsun. Her şey yaşandı bitti. Acısıyla tatlısıyla… Ama artık ilerlemenin zamanı geldi. Ben sana üzüldüğüm için ağlıyorum. Tek sebebi bu. Üstünde başka bir şey aramayı kes. Artık bundan sonra bugünü diğer günlerden ayırmanı istemiyorum. O gün 5 yıl önceydi. Tamam mı?’dedi inanmayarak. Kendine güvenmeden konuşması hiç hoşuma gitmedi. Ama o benim en güvendiğim insandı ve daha fazla kurcalamadım. Aslında hak da verdim. Sonra 5 yıldır karşıma çıkan her erkeği reddettim. Bunun hiçbir haklı yanı yok. Bir zaman sonra evde kalacağım. Değer mi ki?
O gün o konu üstünde durmadan, günlük dertler ve yeni dedikodular hakkında derinlemesine incelemeler yaptık ve neredeyse makale yazacak kadar konuya değindik. Beni eve o bıraktı. Arabası artık sigara kokmuyordu. Son 3 aydır sigara içmiyor. Onu bu konuya itekleyen kişi ben oldum. Ama işe yaradı. Artık çok aramadığını söylüyor. Onu rahatsız eden çok şey yok gibi görünüyor. Mutlu olduğu için çok seviniyorum. Onun da hayatında berbat zamanlar oldu. Kötü sevgilileri oldu. Onu anlamayan birçok kızla çıktı. Aradığı şeyi hala bulamadı. O kadar feminen bir çocuğa uygun bir kız bulmak çok zor. İlk tanışmamızda ben onu gey sanmıştım. Sıralarımız yan yanaydı ve ben onunla kızlar konuştuğum konuları bile konuşuyordum. Ona bunu söylemedim tabii ama hep o düşünce kafamda kalmıştır.
Hastaneye isimsiz bir çiçek geldi. Not bırakmıştı. Notta yazan şey korkutucuydu.
-Bazı bildiğim şeyler hayatını baştan aşağı değiştirmene sebep olabilir.
Dipnot: Arkadaş, ev, iş gibi şeylerin değişmek zorunda.
Hemen Dennis’i aradım. Meşguldü. İlginç geldi, normalde yemek arasında arardım onu. Ve o zamanda öyle yapmıştım. Eve geçtiğimde ararım diye düşündüm ve daha da üstünde durmadım notun.
Kapımda bir not buldum. Mor kalemle yazılmış pembe bir kağıttı.
-Bu evi satmazsan ve buradan gitmezsen olacaklardan sorumlu değilim.
Artık gerçekten korkmaya başlamıştım. Amcam polistir. Onu aramaya karar verdim. Durumu izah ettim. Kağıdı ve çiçeği ona teslim etti ve inceleme başlatıldı. Bu arada Dennis’i yine aradım bu seferde ulaşımıyor konumdaydı telefonu. İyice şaşkına döndüm. Evine gitmeye karar verdim. Taksiye atladım. 5 dolar tuttu. Kapıyı çaldım. 5 kez çaldım. Artık tam açmıyor döneyim bari diyecekken biri otomata bastı. Dennis kapıyı açmış beni bekliyordu. En sevdiğim bordo kazağını giymişti ve elinde mavi bir kahve kupası vardı. fazla mesai yaptığı bir gün olsa gerek diye düşündüm.
Dennis’e olanları anlattım ve bayağı ilginç bulduğunu söyledi ve onunla kalmamın uygun olacağını belirtti. Eskiden istediğimizin de bu olduğunu anlattı. Ona taşınabileceğimi de söyledi. Bunun iyi bir fikir olduğunu düşünüyordum ama bir yandan da aramızın kötüleşebileceğini getiriyordum aklıma. Bu kadar içli dışlı olmak bize iyi gelebilir miydi acaba?
Amcamın bürosuna gittim. Kim olduğunu tespit etmişler fakat neden yaptığını ve benimle ne ilişkisi olduğunu anlamamışlar. Bana ismini söylemedi ama artık rahat olabileceğimi söyledi. Onlar suçludan emin olunca bana haber vereceklerinden bahsetti. Ben de uyacağımı belirttim.
5. caddede yürüyordum. Çok nadir olabilecek bir şey oldu. Matt Rock. Evet oydu. Hala taş gibi ve muazzam. Karşıdan karşıya geçiyordu. Ve benim yoluma girdi. Ona bakmadan ilerlemeye çalışıyordum. Ama yakalandım. Neyseki makyajım yerindeydi ve regl değildim. ‘Hey Rosetta, harika görünüyorsun?’dedi yılışık bir şekilde. ‘Pardon ama çıkaramadım, a bir dakika. Matt, sen misin?’dedim havalı bir şekilde. ‘Evet benim ama sen çok değişmişsin. İyi anlamda ama. Bir ara bir şeyle yaparım. Benim evim nerede biliyorsundur. Bir gün sana küçük evimde yemek yapmayı çok isterim. Eski günleri yaad ederiz. Ne dersin? Hem artık etrafında Dennis yoktur umarım.’dedi. Son cümleyi pek anlayamadım. Dennis ile ne sıkınıtısı olabilir ki bu saman beyinlinin. ‘Pardon anlayamadım. Dennis ile bir sorunun mu var?’diye sordum merakla. ‘Sen bilmiyor musun?’dedi. ‘Neyi?’dedim merakla. ‘Dennis sana aşıktı. Fakat benimle aranda bir şey olduğunu öğrenince beni tehdit etti. Biz onla aynı mahallede büyümüştük liseden önce. Benimle ilgili bildiği sırlar vardı artık önemini yitirdi tabii. Onları açığa çıkaracağını söyledi. Bunun karşılığında seninle görüşmemi engellemeye çalıştı. Sana yazdığım mektupları sen okuyamadan dolabında çalıp sakladı, kimisini yaktı. Ama ben onun bunu yaptığını fark ettikten sonra sana göndermemeye kendime saklamaya başladım yazdıklarım. Senden vazgeçmedim hiçbir zaman. O çocuk sana sapıkça duygular besliyor. Ben düşünmüştüm ki sen öğrenmişsindir ama görüyorum ki her şeyi benden öğrendin. Ama seni gördüğüme sevindim. Seni üzdüysem çok özür dilerim benim suçum değildi. Şu an benimle ilgili kafan çok karışık olmalı ama numaran bile hala aklımda. Kendine iyi bak.’dedi. Şoka girmiştim. Ona bir teşekkür bile etmeden hemen Dennis’in iş yerine gittim.

Ortalığı birbirine kattım. Çok ama çok yüksek sesle bağırdım. Rezil ettim onu. Demek bu yüzden ağlamıştı. Vicdan azabı yüzünden. Amcam da dedi parmak izlerinden yapanın Dennis Lloyd olduğu görülüyor diye. Hayatım boyunca bir pislikle vakit geçirmişim. Buna üzüldüm. Evet bazen en yakınınızda bir şeytan varken yaşıyorsunuz. Bir de melekle olduğunuzu düşünün. Ben meleğimi daha bulmadım. Ama bulamayacağım anlamına gelmiyor. Kimse kalıcı değil şu hayatta. Sana ihanet eden kişi zaten hep en yakının olur. Senin düşmanın sana ihanet edemez çünkü zaten kanlı bıçaklısınızdır. Sonuç olarak en yakın bazen en haindir. Çok da güvenmeyeceksin. Hepimiz insan değil miyiz canım?

Comments

En Çok Okunan

İtiraf

Anahtar

Yat Macerası

Clara’nın Olağanüstü Hikayesi

Tam da Kalbime