Posts

Showing posts from October, 2017

Seçenekleri Çoğaltabilirim

Image
    Koalalar çok tatlı ya. Bazen hayvanların bu kadar tatlı olması garip geliyor. İnsanın besleyip büyütesi geliyor. Hayvanları sevmeyen insanları anlayamıyorum. Onlar insan kılıklı yaratıklar. Kedilerin kuyruklarını kesen kafa nasıl bir kafa acaba? Erişmek istemeyeceğim bir olay. Flakka etkisi tüm dünyayı kasıp kavuruyor. Abi nasıl bir formül insanı bu kadar vahşi düşünme yetisine sahip olmayan bir varlığa çevirebiliyor? Kim bunu deneyip test edip satışa sunmuş? Akıllara zarar. Bunları düşüneceğinize dünyaya yararlı bir şeyler yapın. O kadar aç insan varken insanları birbirine düşürme ihtiyacı neden? Ne biliyim ya bu atom bombasını bulan Einstein’ın durumu gibi oldu. ‘Ama ben nereden bileyim böyle olacağın’ tarzında hani. Bilim için. Kıl oluyorum bu söze de he. Külahıma anlat. Nagazaki ve Hiroşima’nın kaderini sen etkiledin. Benim en sevdiğim bilim insanı Marie Curie. Kadın radyoaktif elementlerle yatıp kalkmış. Ömrünün sonunu kendi hazırlamış. Farkında değilmiş ya da far...

İçimi Dökmek

Oyundan ibaret bence bütün hayat. Kimisi kuralına göre oynuyor kimisi kural tanımıyor. Kartları iyi bilen kişi daha rahat yaşıyor. Karşısına çıkacak zorlukları veya fırsatların daha bilincinde oluyor. Onu sağlayabilmek de yaş kazanmakla ve tecrübelenmekle oluyor. Kimisi daha küçük yaşta hayatın sillesini yiyor. Kimisi şımarık büyüyor. Kimisi büyütülme güzelliğini yaşayamadan tek başına başlıyor hayata. Yalnızsan daha da yalnızlaşıyorsun veya ne kadar çok dostun olursa olsun yine hep bir başınasın. Çünkü kimse senin kafanın içine giremiyor. Senin gibi düşünemiyor. Üzüyor, kırıyor, sevindiriyor, ağlatıyor, şaşırtıyor ama seni çözümleyemiyor. Kimse birebir yapılmamış. Nöron sayısı farklı, kan hücresi sayısı farklı, trigliserit miktarı, kalsiyum düzeyi farklı bir kere. Birer ikişer aynı olabilir bu özellikler ama hiçbir zaman aynı tutmaz hepsi birebir şekilde. İkizler bile çok farklı. Tek yumurta ikizi de olsa kafa yapıları apayrı. Hem tamamen aynı olmuyor görünüşleri. Bir elmanın iki yar...

Olağanüstü His Havuzu

Sanki kafamı bir kaktüs saksısına sokmuşum gibi, Sanki dişlerime buz sürtmüşüm gibi, Sanki dilimi arı sokmuş gibi, Sanki elimi kedi tırmalamış gibi, Sanki elimi ocakta yakmışım gibi, Sanki ayağıma cam batmış gibi, Sanki çöp kenarından geçiyormuşum gibi, Sanki kusan birini görüşüm gibi, Sanki hayattan bıkmışım gibi, Öyle sere serpe kendimi yere bırakmışım gibi.

Vanilyalı Dondurma

Vanilyalı Dondurma Bir rüzgar esti, Erimiş vanilyalı dondurma ve elmalı reçel kokusu, Ciğerlerime nüfuz etti. Aklıma seni getirdi. Ne severdin tatlı şeyleri. Her buluşmamızda beni pastaneye götürürdün. Ve her gidişimizde aynı ses tonuyla, ‘Tatlı yiyelim tatlı konuşalım.’ derdin. O günler şimdi kalbimde bir hüzün. Beni o kazada bırakıp gittiğinden beri.

Amerika'nın Oyunu

Arkadaşlar nereye gidiyor bu gemi, bu otobüs, bu metrobüs ve bu araba? Hangi seyirde ilerliyor, kaçla gidiyor, nereleri görüyor, neler keşfediyor? Her gün kendimi maratonda koşan bir atlet gibi koşmama sebep olan bu güç de neyin nesi? Ben kimim mesela? Arkadaşlarım kimler? Herkes cam gibi transparan mıdır acaba? Yoksa bin çeşit karaktere sahip saman altından su yürüten cinsteler mi? Kim ak kim kara? Hangisi daha çok önemsiyor? Neye göre seçiyoruz insanları? Kumda taş arar gibi mi yoksa pirinçten taş ayıklar gibi mi? İnce eleyip sık dokuyarak mı yok göz ucuyla mı? Soru sormaktan neden bıkmaz insan? Cevap bulamadığında mı gelir bu istek? Yoksa merak duygusu mudur insanı soru sormaya iten? En doğru cevabı kim verebilir ki? Hangisi doğru hangisi yanlış nasıl ayrım yapılır ki? Varlığımız bile bir soru olamaz mı? Yokluğumuz insanlara koyuyorsa var mıyız demek olur bu? Ya da hepsi beynimizin birer aldatmacası mı? Belki bir yanılsama mı? Ya da Amerika’nın oyunu mudur? Başkaları mı karar veriy...

Yalıda Din Ayini

Yalıda Din Ayini- Işıl Taner Geçen gün bir hikaye okuyordum. Kuşların nasıl bir ilişki halinde bir arada yaşadıklarına birazcık değiniyordu. Herkes deniz kenarındaki en güzel kayayı kapmak için savaşıyordu. Daha çok kavga gibi değil de ast üst ilişkisine uyacak şekilde bir kast sistemi kategorisindeydi. Ama sözcükler çok güzel seçilmiş ve alegorik bir anlatım hakimdi öyküde. Aslında değinmek istediğim başka bir nokta var. Biz insanlar da kendi aramızda bir rekabet içindeyiz. En iyi parası olan işi kapmak ne bileyim en iyi okulda okumak için ders çalışmak… Fark edince diyorsun ki ne çok kendimi hırpalıyorum. Ne bileyim bu sistemi biz insanlar kendimiz oluşturup kendimiz içinde boğulup strese gömülüyoruz. Korkumuzun ecelimize faydası yok belki ama en ufak bir şey bile bizde endişeye sebep oluyor. Ne bu hiddet ne bu celal? Sakin ve dingin bir kafaya sahip olmak niye bu kadar zor? Sonra düşünüyorum eğer bir Tanrı varsa neden kullarına bu tür duygular hissettiriyor? Ya da arkadaşım fikr...