Gey ve Gey Olacak

Kepenkler indirilmiş. Hiçbir iz yoktu. Gitmiş olabilir miydi? Söylediği gibi… Ya bıraktıysa beni, ne olacaktı? Gecenin karanlığı kadar karanlıktı geleceğim. Yıldız yoktu. Hepsi kaymıştı. Benim hayatım nasıl kaydıysa. Ben ne güzel bir çiçektim oysaki. Toprağımı yadırgadım. Sulanmadım. Sevgisizdim. Soluverdim bir anda. Tam da bu saniye. Gözümün feri gitti. O çılgın istekler, o hayaller… Sükutu   hayalden korktum. Başıma geldi. Peki ne yaparım şimdi? Havanın soğukluğundan, tir tir titriyordum. Karşıdaki bakkal açıktı. Ona soracaktım. Ama o an değişik bir rüzgar esti. Toprak kokusu başımı döndürdü. Her şey iyi olabilir dedim. O çiçek belki tekrardan dirilebilirdi. Hemen koşmaya başladım. Eski köşkün yanındaki yemyeşil parka gittim. Her zaman birbirimizi orada beklerdik. Çoğunlukla o geç kalırdı. Ben de çok erken gelirdim. Dayanamazdım. Onu görmek için yanıp tutuşurdum. Fabrikadaki işim bitince hemen bitiverirdim orada. Zaten o yüzden bana çiçek derdi. Hatta “Sen hayatıma çok erken girdin, zamansız açan çiçeğim benim.”derdi. Ama fazla tezattır ki ben erkeğim. Ve o da. Zaten her şey bu yüzden olmadı ya. Onun bunalımları, benim iştekiler derken bir çukura saplandık. Bilgi kirliliği çukuru. İstediğinden yoksun olma, arzuladığından uzak tutulma. Bunlardı bütün yapıtaşları bizi ayıran hiddet duvarının. Oysaki bizimkisi en saf, en katıksız aşktı. Daha ben lisedeyken, o benim müzik öğretmenimdi. O kadar şefkatli biriydi ki, babamdan çok onu severdim. Babam katı kalpli, soğukkanlı bir adamdı. O yüreğini hiç eritemedim. Sanki bir demirdi ve hiçbir zaman sıvı hale gelemiyordu. Sadece buharını görürdüm. Kızgınlıktan köpürdüğü hali tabiri caizse. Liseden dereceyle mezun olmadım ama onur öğrencisiydim. Onunla gurur duyacakken tek yaptığı evi terk etmek oldu. Bıraktı gitti. Annemi ben 3 yaşındayken kaybetmiştik. Ve ben çok dayak yiyerek büyütüldüm. Psikolojik olarak dengesizdim. Çok zor bir aile hayatım olduğu için, kendimi dış dünyaya kapalı geliştirdim. Yok denecek sayıda arkadaşım ve beni seven tek bir öğretmenim vardı. Franklin Gilbert. O bana hayat verdi. Mezun olduğum gün, ona ondan hoşlandığımı yazdığım bir isimsiz çiçek gönderdim. Ertesi günü de fabrikada işe girdim. O gün rahatlamıştım. Çünkü sevdiğim birine bir iyilik yapmıştım. Şaşkına döndüğünü düşünmüyordum. Çünkü bir gün yanlışlıkla çok yakınlaşmıştık. Ben onun üstüne düşmüştüm. Ve ondaki iç güdüler tıpkı bendeki gibiydi. Zaten evli olmamasından ve o edalı aksanından herkes anlamıştı durumu. Ve emindim. Benden şüphelenmiştir kesin. Sonra benim adresime bir mektup geldi. Tek yazan şey “Bu akşam, köşkün yanındaki parkta, saat 8’de.” Ve serüvenimiz öyle başladı. Artık bir öğretmen olması beni iplemiyordu. Ben fabrikada unutulmuştum zaten. Yaş farkı da çok felaket değildi. Ben 19 o 25’di. Hiçbir sübyanlık yoktu. Hatta olması gerektiği gibiydi. Beni çiçek diye sevmesi de küçük olmamdan kaynaklanıyordu. Ona çok narin geliyordum. Geçmişim onun için önemli değildi. Tek önemsediği şey ona verdiğim saygı ve sevgi; onun bana verdiği deneyim ve arzuydu. Onun kadınlarla ilişkisi olmuştu. Hatta bir sevgilisi bile olmuş. Bana sorun eder miyim diye anlatmıştı. Geçmiş geçmiştir, şimdi ise ayrı, demiştim. Bana seni seviyorum gibi laflar etmezdi, seni arzuluyorum derdi. Bana çok serenat yaptı. Çevredekiler anlamasın diye, pencereye sarışın bir perukla çıkardım. Ama en çok da parkta gezerken çevredekilerin bizi izlemesi bana komik gelirdi. Hiç mi iki gey görmediniz? Bu kadar mı sığsınız? Bu çok normal diye bağırasım gelirdi. Hatta fabrikadaki arkadaşıma ilk anlattığımda tuhaf bulduğunu söylemişti ben de “Sen de ne kadar sıkıcısın, kadınlarda ne buluyorsun?” demiştim. Bana saygı duymamıştı. Böylelerinin ağzının payını vereceksin. Bir de bir tokat patlattım. Sonra merhaba efendim, görüşürüz efendim dedi. Benim görevim yüksekti ondan. Paralarım adamı. Onun gözünden de nasıldı bilmek isterdim. Ama çok ketumdu Franklin. Az laf çok iş, derdi. Onunla hiç yatmadık. Evet, hiç. Ama birbirimizi hayal ederek uyurduk. Rüyalarımız hep birbirimiz hakkında olurdu. Bütün bilinçaltımı onunla doldurmuş olmalıyım ki onun adını sayıklayarak uyanırdım. Ama geçenlerde bir gün hastaneye gitmiştim. Çok iğrenç bir doktora denk geldim. Ben ibnelere bakmam, dedi. Eve ağlayarak kaçmıştım. O gün Franklin yoktu. Zaten öğretmenliği de bırakmıştı. Bir enstrüman dükkanı vardı. Orayı işletiyordu. Görüşmelerimiz azaldı. Ve ben zamansız gelen biri oldum. Kadınlarla muhabbet eder gördüm. Kıskançlığımdan deliriyordum. Ama bugün artık anladım. O beni kullanmamak için kaçmıştı. Çünkü kadınlara ilgi duyan biriydi. Ama bende de samimi bir şey bulmuştu. Adlandıramıyordu bu ilgiyi. Beni üzdüğünü gördü. Hep sordum ona. Kim bu kadınlar? Ne istiyorlar senden? Beni rahat bırak, dedi bir gece. Yani dün. Ben de eve koştum. Öteki gün her zaman açık olan dükkanına kilit vurulmuştu. Ve o asla bunu yapmazdı. Evine gittim. Orada yoktu. Komşusunun kapısını çaldım, taşındığını söyledi. O aslında benim gibi değildi. Belki de herkes gibiydi. Beni üzmemek için yaptı. Ama en acısı da bu zaten. Ben, kandırıldım. Ve o yüzden intihar ediyorum. Babama haber vermeyin. Zaten hiç üzülmezdi. Evi de Franklin Gilbert’a armağan ediyorum. Yatağımda yatsın ve beni rüyasına çağırsın. Komşular hepinizi anlayışa davet ediyorum ve ben geydim, gey olarak öldüm. 

Comments

En Çok Okunan

İtiraf

Anahtar

Yat Macerası

Clara’nın Olağanüstü Hikayesi

Tam da Kalbime