Feleğin Dansözü

Ve yine hayatımın içinden geçen bir karadelik var. Kalbimi söküp çıkartmak üzere. Duyularıma yenik düşmem umarım. Yanılmak istemiyorum. Hayır asla… Ben bir gezegensem, bir ışık hüzmesi bana yanaştıysa; geceleri kim takar ki? Her şey aydınlıktan doğar. Kamçılanan kalp sızısı, aynı yaraya on fiske. Eşik değerini geçerse yandın. Kafam allak bullak. Bu aralar hiçbir şeyi gerçekten önemseyemiyorum. Kafam kalabalık. İşler hep kesat. Ne biliyim yani ortalığı bok götürüyor. Bedenimde ne bir arzu ne bir neşe. Gülmeyi unutan bir çift göz. Kaz ayaklarım yok. Sevinemiyorum bile. Yaşanmışlık yok sanki. Bedenim bir çocuk bedeni kadar az işlenmiş. Çocukluğunu yaşayamamanın vermiş olduğu yoksunluk ve bunalım hissi. Yoğurmadım kendimi. Hep avuttular beni yalanlarla. Çevremde kimse kalmayana dek oynadım kaderimi. Ne zaman karma beni hissedecekti. Bu kız da artık gülsün diyecekti. Mutluluk bir ütopya mıydı? Yoksa mutlu olan herkes büyük bir balonun içinde korunmalı bir hayat mı sürüyordu? Kendilerini neşeliyiz biz diye kandırıp evcilik mi oynuyorlardı? Distopya olan fakirlik, duygu kirliliği miydi? Ama benim ütopya anlayışım biraz daha modern. Peri masalı kıvamında değil pek. Biraz daha ağdalı, cilveli. Felek felek dediler, çemberinden döne döne dansöze döndüm kısacası. Ötesi yok diyorlar. Daha çamura saplanma ihtimali yokmuş. Kim sıkıyor bu kuru iftiraları ben anlamıyorum. Atalarımız ne demiş “Beterin beterin vardır”. Az bile demişler çünkü beterin bin bir türlü beteri vardır. Ben bin altıncısıydım. Alt kardeşin en küçüğü. Hani bir tane de kız yapalım diye icraata giriştikleri. Başlık parası alabilmek için yaptıkları. Tekne kazıntısı denen şey işte. O benim. Altın sarısı kapıyı hatırlıyorum hala. Köydeki evimizin o verimli topraklarında yetişen meyvelerin tadı damağımda hala. Aç kaldığımda oralara giderim. Kafam iyiyse kendime bir meşgale bulamayacak kadar kötüysem geçmiş benim pembe dizim olur. Abilerim hepsi delikanlıydı. Beni üzmezlerdi. Hayat o kadar acımasız ki ne zaman yüzüne sille atacağını söylemiyor sana. Evlendim beri ben çukura girdim ölmeden. Mezarım çok erken kazıldı benim. 15’imdeydim. Görücü usulu evlendim. En büyük abim Ferit bana kıyamazdı. Çok yakışıklı bir delikanlıydı. 25 yaşında bir filintaydı. Evlenmeme çok karşı çıktı ama ailesel olarak kötü bir durumdaydık. Ben kendimi farkında olmadan feda ettim. Maddi açıdan elde bir şey yoktu. En iyi başlık parası veren talibime beni yamadılar. Diğer kardeşlerim o kadar büyük değildi. Aramızda 3-5 arası yaş vardı. Onların elinden pek bir şey gelmedi. Şu an elimde bir tıraş bıçağıyla banyodayım. Elimden tek gelen bu. Hamile olmadığım için şükrediyorum. Çünkü öyle olsaydı o çocuk için hayatımı heba etmek zorunda kalacaktım. Eşim şu an işte. Bu düşünceler kafamda dönerken bana bir gelecek olabileceğini düşünemiyorum. 30 yaşımdayım. Her gün istemeden kıl yumağı bir adamla seks yapıyorum. Ne olduğunu o adamla ilk karşılaştığımda öğrendiğim bir şey oldu bu. Seks yani. Hayatımı baştan yaşama şansım olsaydı, yaşamak ister miydim onu bile bilmiyorum. Çünkü bu dünyada göreceğim her iğrenç muameleyi gördüm, her cefayı çektim. Buna bir de sevmediğimi bir adamın çocuğunu doğurmak eklenirse, o listenin son seçeneği bu evden kaçmak olur. Ki şu an bunu yaparsam zaten mafya babası eşim beni öldürür. Çocuk da anasız kalır. Ben sadece ona acırım. Kalbim yine sıkışıyor. İyi gelmiyor bana kent havası. Köyümü özledim ben. İnsan sevdiği alıştığı yerden koparılınca, yeni açan çiçeğin dalından koparılması gibi oluyor. Susuz, cansız ve hissiz… Ben artık hissizliğin bir başka boyutundayım. Boşvermişlik… Aklıma gelen tek şey ölüm. Ama öldüremezsem, eğer bu işi beceremezsem hayatım daha büyük bir karmaşaya ev sahipliği yapacak. Sanki şu anda dövdüğü yetmiyormuş, ailemle kardeşlerimle görüştürmüyormuş gibi bir de beni eve kelepçelemesinden ödüm kopuyor. Yapar bu şişko it. O tam bir öküz. Beni de aldatıyor. Her gün kadın parfümü kokuyor ve ruj izleri oluyor gömlek yakalarında. Beni ise salak sanıyor. O giderken ben dönüyordum. Hem ne kadar başarılı bir avukat olacaktım. Okusaydım buydu dileğim. Edebiyat ve matematikte o kadar iyiydim ki hep pek iyi alırdım. Ailem niye beni cezalandırdı? Anneme zaten artık hiçbir saygım ve sevgim kalmadı. Sen ailedeki tek kadınsın benim haricimde. Bunu bana neden yaptı? Kıskandı mı okurum adam olurum onun yapamadığını yaparım diye? Gurur duysadı keşke. Ya da okur bizi umursamaz, yaşlanınca emekli maaşı yetmeyince onlara para yollamam mı sandılar? Artık saçmalıyorum. En iyisi ölmek. Benim yaşamıma yaşamak değil, ölünün diri taklidi yapması denir. Hayatıma son veriyorum. Belki ruhuma arşa yükselince hafifler taş gibi olmuş yüreğim. Nirvanaya ulaşır bedenim. Bu sefer hiçbir şey beni durduramaz. Evet yaklaştı kavruk tenime bıçağı ucu. Çok az kaldı. Bir milim daha. Ve son 2,1… Ha siktir. Telefon çalıyor. Yine kim aradı? Açmasam olmaz mı? Meraklı biri olmasam açmazdım. Ama bu kadar ciddi bir durumda alacağım bir haber belki beni ölümden kurtaracak bir mucize olabilir. Koşar adım duvarda asılı olan eski mavi renkli telefonun ahizesi elime aldım. Kulağıma götürürken titriyordum. Hastaneden arıyorlardı. Bana Kamil Öz’ün eşi olup olmadığımı sordular. Ben de onay verdim. Onun trafik kazasında öldüğünü söylediler. Beynim allak bullak oldu. Telefonun ahizesini yerine geri koyamadan elimden düşürdüm ve feleğin çemberinin dansözü olan oyun havası açtım. 3 saattir oynuyorum. Sonra uyuyakaldım. 15 yıldır çektiğim en huzurlu uykuyu halısız bir parkede çektiğime inanabilirsiniz. O gün bugündür çok gülerim. Ağlanacak halinize gülün. Çünkü gülünecek halinize ağlamanızdan daha mantıklıdır. 

Comments

En Çok Okunan

İtiraf

Anahtar

Yat Macerası

Clara’nın Olağanüstü Hikayesi

Tam da Kalbime