Posts

Showing posts from 2019

Kafka'nın Dönüşüm Hikayesi

Toz pembe hayallerim vardı. Şimdi sadece mavisi kaldı. Siyah pantolonlarıma çamaşır suyu kattım. Beyaza muhtaç kaldım. Turuncu mandalinam vardı, Sararıp soldu sarmaşıklar kaldı. Turkuaz bir deniz vardı, Sonuçta elde laciverti kaldı. Rengarenk dünya, Ama sadece siyah beyazdı kalbim. Uyumsuz çöplüklerden arşa yükseldi yüreğim, Plastik bir şişe kadar değersizim. Kim değerli ki şu dünyada? Belki Ay’da belki Mars’ta. Sancılarımı bir bir sardım kâğıda. Dut yemiş bülbül gibi kaldım açıkta. Ve en son dedim ki kendime, En iyisi yok olmak. Hiçlikten doğmak. Buharlaşmak. Yoğunlaşmak. Yağmur gibi döküldüm. Ağaçlara can veren ben oldum. Toprağa karışınca kalbim, Arşa yükseldim ve her şey bir toz bulutuna dönüştü. İşte bu dönüşüm ilk değil. Asırlardır süregeldi. Bulut olup uçmak… Hep popülerdi.

İnsanlık Öldü mü?

İnsanlık Öldü mü? Balık gibi uçmak isterdim. Kuş gibi yüzmek isterdim. Kaplan gibi kişnemek isterdim. At gibi kükremek isterdim. İguana gibi koşmak isterdim. Ama insan gibi yaşıyorum. Bu denli hayvan içinde, En acımasızıyım belki de, Herkes bir o kadar deli, Herkes bir o kadar kindar, Ve bir o kadar da vurdumduymaz. Kafama format atmak isterdim. Küllerimden yeniden doğmak isterdim. İstemekle olsaydı her şey, Herkes tanrı kesilirdi başımıza.

Flamingoları Seviyorum

Risk mi almak iyi ya da almamak mı? Bilemiyorum. En önemlisi kafaya göre yaşamak bana göre. Bazen farkında olmadan bilinçaltım doğru kararları veriyor gibime geliyor. Bu da zaten benim karakterimi oluşturuyor. Kim ne derse desin istediğin kararı almadığın sürece kafada hep bir soru işareti kalıyor bana göre. Bir başkasının onayına ya da reddetmesine ihtiyacınız yok. Olmamalı da. Doğal değil. Kimse kimseye yön veremez. Bunu yapmak bir insanı köleniz yapmaktan farksız. Herkes düşe kalka öğrenir. Ne kadar tecrübeli olduğumuzu düşünsek de bir yerlerde biz de yanılacağız. Bunun farkında yaşarsak hayat daha güzel bir yer olabilir. Herkesin kapasitesi ve yaşam şartları bir değil. Onun sürdürdüğü hayatı belki sen kendi kafanla asla kotaramayabilirsin. İnsan kendini tanımayı bilmeli. Kendini sevmeyi de bilmeli. Birinin sizi sevmesi güzel olabilir ama kendinizi ne kadar sevdiğiniz çok daha önemli. Size verilen değeri ölçmek istiyorsanız, kafanızda şu soru yankılansın “Ben kendimi ne kadar ön...

Puro Kokusu

Karpuz yemek isterdim şu an. Ve aynı zamanda caz da dinlemek isterdim. Şöyle güzel bir deniz havası da almak isterdim. Pembe bulutlarla dolu bir gök manzarası da hiç fena olmazdı. Yalnız olmak ister miydim acaba? Yanımda en merak ettiğim insan olsun isterdim. Hiç tanımadığım ama bilgi edinmek istediğim biri olsa mesela. Önyargısız bir şekilde bir buluşma olsa. Her şey organik gelişse. Zorlamadan ya da hiçbir amaç gütmeden. Ne seks için ne sevda… Sadece iki insan anın tadını çıkarsa. Ya da belki bir üçüncü kişi daha katılır onlara. Ortak bir arkadaşları çıkar. Bir anda bir orkestra belirir denizin ortasındaki bir gemide ve çalan şarkı Wonderful Life olur. İşte o an biri dese ki “Bu şarkı da çaldıysa eğer şu filmi izleyelim.”, sonra bir anda bir banko vizyon çıksa karşımıza. Hiç bilmediğimiz bir komedi filmi oynatılsa. Belirli bir konusu olmayan belden aşağı esprili absürt bir film yayınlansa. Ricky Gervais tadında. Hunharca kahkaha atsak. Kafalar güzel olacak kadar 8 vol.’luk la chouf...

İstenmeyen Karşılaşmalar

Yolda yürümek kolay olabilir. Kimsenin seni tanımadığı bir muhitte yürümek kadar kolay ne olabilir hatta? Ama her şey yolundayken ve sen anonim olarak adımlarını bir bir atarken, karşına umulmadık bir insan çıkar. Yıllar önce kapanmış bir davadır senin için. Merak bile etmezsin. Zaten o kadar yıl boyunca onsuz hayatını sürdürmüşsün ama yine de o gün senin karşındadır. Eller titrer. Acaba beni gördü mü tarzı sanrılar başlar. Görmezden gelsem ayıp mı olur? Bu sorular uzayıp gider. En sonunda çoğunlukla iki kişi de görmezden gelmeyi seçer. Ama çok az bir kısmı farkındalık barındırır. Ya siz kaçacakken o sizi kapana kıstırır ya da siz istersiniz onunla yüzleşmeyi. Her halükârda da arada bir sohbet geçer. Siz evde kalmış olabilirsiniz. Onun yanında eşi ya da çocukları olabilir ya da tam tersi. Sonuç olarak iki kişi birbirinden bayağı habersizdir. Ne konuşulabilir o anda zaten? İlk akla ortak arkadaşlarla görüşülüp görüşülmediği gelir. Sonra kaç yıldır görüşmedikleri hesaplanır. Yanındakil...

Kamuran Teyze

Aynı uyuşturucu tacirinin yanına gitmem bir ayımı aldı. Ancak o kadar dayanabildim. Köşe başında bulunan bir büfenin işletmecisiydi adam aslında. Ayın sonu artık bağımlılık çanları çalıyordu. Param az olduğu için az bir miktarda alabilmiştim. Bu sefer oynadığım son kumardan indirdiğim, helal olmayan ama olmasına zaten ihtiyaç duymadığım için vicdanımın rahat olduğu, ganimetle alacaktım. Çok bir şey değildi aslında ama standartların bir tık üstündeydi. Kendime bir çekidüzen verdikten sonra param cebimde kafam rahat, vicdanımın olmadığı ama rahat olduğu gerçeğini belirtmeden geçemem, bir şekilde yola koyuldum. Mahallemiz eski bir yerleşim yeri olduğu için herkes birbirini tanır. Aynı zamanda hep ilklere ev sahipliği yapar. Misal ilk telefon bizim mahallede kullanılmıştır. Hatta bu özelliğinden dolayı semtimizin eskicileri bir müze açtı. Adı da Kamalakanatrallalşi (umarım böyle bir sözcük dünyada yoktur) mahallemizin. İlk Homo erectus koymuş bu ismi. Düşünün biz Homo sapiens olduğumuz...

Mort Post

Yine gördüm o kutsal insanı. Kimi olacak Thomas amcayı tabii. Mezarlığa yine o külüstür elektrikli motorsikletiyle giriş yaptı. Sepetinde çok posta yoktu. Sözlü mesajlarla kafası allak bullak olmuş gibi gözüküyordu. O adam her şeyi nasıl kafasında tutuyordu. Bir kere kafası küçücüktü. Kendi de minyon bir tipti zaten. Yavaş adımlarla mezarlık girişinden onu izledim. Motorsikletiyle gidebildiği kadar gitti ve sonra bir meşe ağacı kenarına, oldukça gölgelikti, aracını park etti. Kır sakalının yeni tıraş etmişe benziyordu. Başına geçirdiği kasketi onu beş yaş daha genç gösteriyordu olsa olsa. Elinde 3 paket ve 5 zarf vardı. Kime olacak. Kesin Hailey Masen’edir bir paket. Öldüğünde bir sürü sırdan habersizdi. Sonra kiliseye günah çıkartan bir sürü insan olunca onun hakkında, devlet yetkisini kullanıp hem vicdan rahatlığı hem de insanlara iş imkanı sunan bir sistem geliştirdi. İstihdam çok önemli bir faktördü. Bunun için devlet her şeyi yapmaya hazırdı. Onlar da Ölü Posta ‘Mort Post’ adı...

Havalanmak Gerek

Benimle uçsana. Kafalarımızın güzel olmasına gerek yok. Sana diyorum. Uçalım atmosfere karışalım. Oksijensizlik çekmek neymiş görelim. Yaramıyor bana Moda havası. Geçti onun modası. Keşke bitse toprakların nadası. Ekonomi çünkü acınası. Bizim burada ona derler kelle, Sizin orada kafatası. Kokusu gitmeyen parfümler Kolonya sürseler bile işe yaramaz. Çünkü insan kokusunu bastıramaz. Kazanova olmak vardı şimdi. Kafa karıştı. İç bir tuzlu ayran. Bırakın bu işleri gençler Kafalar kafalar En iyi onlar anlar. Anılar gelip geçerken, O son esen güz rüzgarını.

Feleğin Dansözü

Ve yine hayatımın içinden geçen bir karadelik var. Kalbimi söküp çıkartmak üzere. Duyularıma yenik düşmem umarım. Yanılmak istemiyorum. Hayır asla… Ben bir gezegensem, bir ışık hüzmesi bana yanaştıysa; geceleri kim takar ki? Her şey aydınlıktan doğar. Kamçılanan kalp sızısı, aynı yaraya on fiske. Eşik değerini geçerse yandın. Kafam allak bullak. Bu aralar hiçbir şeyi gerçekten önemseyemiyorum. Kafam kalabalık. İşler hep kesat. Ne biliyim yani ortalığı bok götürüyor. Bedenimde ne bir arzu ne bir neşe. Gülmeyi unutan bir çift göz. Kaz ayaklarım yok. Sevinemiyorum bile. Yaşanmışlık yok sanki. Bedenim bir çocuk bedeni kadar az işlenmiş. Çocukluğunu yaşayamamanın vermiş olduğu yoksunluk ve bunalım hissi. Yoğurmadım kendimi. Hep avuttular beni yalanlarla. Çevremde kimse kalmayana dek oynadım kaderimi. Ne zaman karma beni hissedecekti. Bu kız da artık gülsün diyecekti. Mutluluk bir ütopya mıydı? Yoksa mutlu olan herkes büyük bir balonun içinde korunmalı bir hayat mı sürüyordu? Kendilerini ne...

Yıpranan İlişkiler

“Neden bunu yapıyorsun Petrof? Sana her şeyi anlatmama rağmen aramızda hala yıkamadığım bir duvar var.” “Bunu anlaman çok zor. Pia bak, her gün seninle şarap içmekten keyif duyuyorum ama sana her zaman aynı sıcaklıkta davranmam zor. Birbirimizi sürekli görmemiz normal mi sence? Arada seni özlemem gerekiyor gibi hissediyorum. İlişkiyi yıpratmamak için en iyisi bu gibime geliyor.” “Mesela bugün kilisede dua ederken ne diledin?” “Sen beni artık dinlemeyi de mi bıraktın? İstiyorsan sana günahlarımı da çıkarayım, kiliseye gitmeye de gerek kalmaz. Kafayı yemişsin. Sana ne dua ettiğimi söyleme gerekliliğini ne hissettirdi? Affedersin ama laik ve demokrat bir ülkede yaşıyoruz. Sen de öyle. Haklarıma saygı göstermeni istiyorum. Kaldı ki seninle sadece 3 aydır tanışıyoruz ama ben 26 yaşındayım, tanrıyla husumetim 26 yıldan beri süregeliyor.” “Hazır cevaplı olmana bayılıyorum. Yani Petrof içinden ne geçiyorsa bana anlat. Ben seni korkutuyorum sanırım. Seninle bir gelecek planlamam fazla sorumlul...

Sancılı Son

İçimde bir şeyler söndü. Külleri uçtu havaya karıştı. Ne zaman kalbim atar ki, Aynı hızla geçmişteki gibi. Bıraktım umutlanmayı. Yeşerecek tomurcuk bırakmadı, Bu son fırtına ağır geldi. Ve bitti, her şey gibi.

Aptallar Günü

Bende ne bulduğunu anlamıyorum. Aslında aradığı kişi ben değilim gibi geliyor. Karakterim ona yakın sayılmaz. Kapana kısılmış gibi hissediyorum. Tuzak mı kurdular bana? Kendimi yetersiz hissediyorum. İğneyle kuyu kazılmaz sanırım. O benden çok üstün gibi geliyor. Kendimi ona değer biri olarak göremiyorum. Ben sadece küçük bir terzi parçasıyım sadece. O benim müşterim olmasaydı onunla aynı havayı bile soluyamazdım muhtemelen. Benjamin çok yetenekli bir insan. En başında o üniversite mezunu. Bense liseyi zar zor okumuş bir kızım. Taşrada büyüdüğüm için de birçok konudan habersizim. Onunla kendimi büyük hissediyorum. Sanki yaşım zaten 30 değilmiş gibi(!). Olgunluğum bir yaşlınınkine erişiyor sanki. Çok büyük hedeflere sahip bir kadına dönüşüyorum. Neden bu kadar statü farkı olmalı bilmiyorum. Kafamda çözümlemem gereken bir şeyler var. O gün pembe kepenkli küçük terzi dükkanımı kapatmam gereken saatten yarım saat geç oldu. Normalde 18.00 sularında biten işim bugün biraz uzadı. Son parça...

Rüyalarda Kavuşulur mu? vol.1

Rüya mıydı gerçek miydi bilmiyorum ama bir şey kafama dank etti. Sanırım ondan etkileniyorum. Kim olacak, yan komşum tabii. Geçen gece tuhaf bir izlenime kapıldım. Sanırım yalnız tuttu evi. Ve yüzük de görmedim. Zaten rüyamda onu daha önce gördüğümü hissetmeye başlamam 3 saat önce kahve içerken oldu. Sabah, her şey normaldi. Hatta anormal derecede olağan gidiyordu her şey. Ve camdan baktım. Sanki her zaman bakarmışım gibi. Beyaz üstüne siyah puantiyeli perdeyi araladım ve nakliyat firmasının arabasını gördüm. O oradaydı. Elinde bir doküman, diğer eli belinde ve aynı zamanda alaörük merdiveni gibi boyuyla ilginç görünüyordu. Ama her şey o anda olmadı. Kahvaltımı ettim ve dışarıya çıkmak gibi radikal bir karar aldım. E tabii biraz özenmedim diyemem. Birkaç makyaj hilesi yapmış olabilirim. Kapıdan çıktım ve karşımdaydı. Ve işte o an bana ‘Merhaba’ diyen ses tonu bir anda telefonumda kayıtlı biri gibi eşleşti beynimde. Ben de hayırlı olsun demek istedim. Ama ağzımdan dökülen biraz farklıy...

Çay Koşturur

Koşmaya neden başladığımı hatırlamıyorum? Neden korktum ki? Her neyse her şey saat üç sularında oldu. Öğleden sonra üç yani. Kadıköy’deydim. Her zamanki mekandaydım. Hani derler ya hiç beklemediğin anda gerçekleşir her şey. Resmen onun gibi bir şey oldu. Oturmuşum Jane Austen ablamızın Emma kitabını bilmem kaçıncı kez okuyorum, kaldırıma gözüm çarptı. Dikkatimi dağıttı. Hani orada bir şey  olsa ilgi çekici tamam diyeceğim. Ama in cin top oynuyor. Herkes sanki siestada. Bir rüzgar esti. Lodos mudur nedir işte. Her neyse, saçlarım uçuştu falan. Sonra bir çay istedi canım. Garsona el ettim, bir kelime bile etmeden çay siparişini verdim. Bu detayı da niye paylaştıysam sizinle? Sonra olaylar bir anda yavaş çekim gerçekleşmeye başladı. Çay bana doğru geliyordu. Karşı konulmaz bir şekilde elimi uzatacaktım ki, o anda dengemi kaybettim. Çayı vereyim derken garson elime döktü çayı. Elim yanmadı, kavruldu, pişti, morardı. Elim çok acıdı. Ben tepki veremeden koşmaya başladım. Hala koşuyorum....

Mevsim Salata

Çok sıkıldım. İpin ucu kaçınca, kestim. Duvarlar ördüm ve hepsini farklı renge boyadım. Deprem oldu yüreğimde ve hepsi yıkıldı bir bir. Şiddeti yüksekti, ama neyseki ölemedim. Duygusuz olmak isterdim beyefendi. Ama siz var olanı zaten tükettiniz. Dibim tuttu, bayatladım, ekşimiş bir haldeydim. Yemekleşmek diye bir terminoloji var. Biraz ondan biraz şundan koy. Nohutlu pilav sensiz bir hiçim. Ayran iç gecede, Saf ve temiz bir sabahta. Ne zaman öldü içimizdeki ergen? Benimki hala yaşıyor diyene benden bir gazoz. Arabana baktır gitmiş senin egzoz. Kalamışta bir çiroz. Kimdir o yelloz? Oz büyücüsü olmak isterdim. Kozlarımı büyük oynamayı severdim. Ta kalbimden yaralandım anlasana. En dibinden. Ekmek banma yüreğime. Kelimleler kifayetsiz. Senin güzelliğine…

Günlük Meşgaleler

Kafamı kaldıramayacak kadar yorgun olmama rağmen onunla vakit geçirmek beni çok mutlu ediyor. Ondaki kimyadan mı biyolojiden mi fizikden mi bilemiyorum. Ama ne hikmetse beni etkileyen bir şeye sahip olduğu kesin. 3 yıldır bu kadar rahat konuşabildiğim birine denk gelmemiştim. Ama artık her şey çok güzel. Kafam güzel ya. Hayat bana güzel. Bir daha güzel kelimesini kullanmayacağım. Söz. Yolda yürüyordum. Her zamanki gibi koşar adımlarla. Onu fark etmemiştim bile aslında ilk başta. Çünkü bende miyop vardı. Gözlük de yakışmıyor diye takmaktan pek hoşlanmazdım. Her şey üç saniye içinde oldu. Kafamı elektrik direğine çarpmam yani. Ne sandınız aşık olacağım kişiyle mi karşılaştım falan mı? Yok kız sonra kafam çok acıdı, azıcık kanamış da olabilir. Biri ambulans çağırsın diye bağırdım çünkü ben kandan korkarım. Her neyse, acilde uzanırken uyanmışım. Annemlere haber vermediğimi düşünüyordum fakat sonra onlarla karşılaştım. Doktor aşırı yakışıklıydı. Ama yüzüğü vardı. O kafada bile bu tür kon...

Kedi mi İnsan mı?

Kedi İnsan Merak neydi?  Kediyi öldürürdü. Kedi gezdi evde Burnunu soktu her şeye Sonra bıyıklarını Kedi öldü Çatladı.  Meraktan mıydı? Yoksa ölmesi mi gerekti? Kim dedi bunu?  İlk insan mı? İlk insan kimdi? Kedi neden öldü? Sorular bir bir soruldu. Akıllarda soru işaretleri yüzüyor Ve bir ünlem Kediyi gömdü. Kadın ibret alarak toprak attı. Litrelerce gözyaşı döktü. Kedinin ruhu uçtu.  Kadın meraklandı Kadın meraktan dondu Öldü O da öldü Onu gören ikinci insan dedi ‘Merak kediyi öldürür.’

Üstüne Alınan Alınsın

Ruh ve Beden İki ayrı unsur Birlikte ama bir o kadar da ayrı Ruhun istediğini yapmak var Ama beden ne arzular  Sormadan edemezsin Birlikteliklerindeki zıtlaşma Ödem yapar dokuda Dertler nüfuz eder beden sıvısına Bir bakmışsın kol şişmiş, ayak topallıyor Sakatlanmışsın, çünkü bu kumar gibidir Elini veren kolunu kaptırır Ve bir gün görmüşsün ki Kalp şiş bu sefer Gönlün olmuş 3 oda 1 salon bir ev Sana bir iyi haber söyleyeyim Sen çok iyi bir insansın Ama benim bundan beter bir gerçeğim var Saf da olabilirsin ve aldatılmış da Ruh ve bedeni karıştırma sakın Ruh gizleyici olur Beden düşüncesiz Bu birleşim hiç iyiye alamet değil  Sal bu işleri  Götür getir fen işleri Bunlar hep kimya işleri Beden önüne sunulanı yer İhtiyaç duymaz fazlaya Eğer ruh bedene hükmedebiliyorsa Bu cüretkarlıktır Bedene dur sinyali çakamıyorsa Bu hayvanlıktır Sen içgüdüsel yaşayan  İnsan taklidi yapan Bir maymunsun Kıllı, siyah v...

Hayatımın Hatasısın

Neden tanıdım ki seni? Kimdin sen? Ben seni hiç anlayamadım. Sen beni anlamış gibi yaptın. Biz diye bir şey yoktu bence. Sadece iki insan birlikte aynı şeyleri yaşadık. Zorunluluktan doğan bir beraberlikti. Hiç mutlu olmadık gerçek anlamda. Karşımda hep bir duvar vardı. Duvardan sekti dediğim şeyler. Sen tam bir beton yığınıydın. Seks yaptığımız her gün ben daha da dibe battım. Sanki zorla yapıyordum her şeyi. Sana ilgi göstermek boynumun borcuymuş gibiydi. Ama sen bana hiçbir güzel söz söylemedin. Nişanlandığımız gün bile seni seviyorum demedin. Seninle yaşamak istiyorum dedin. Ama bana hayatı zindan etmeyi de bir güzel becerdin seni gerçekten tebrik ediyorum. İyi ki evlendikten sonra çocuğumuz olmadı. Sen hiç istememiştin zaten olmasını. Zaten ben erken menapoza girdikten sonra istedin. Bana kadın değilim de sanki bir çöp kovasıymışım gibi davrandın. Ev içinde göz göze bile gelmedik. Yataklarımızı ayırdık. Zengin olmasak hayatımız boktan olacaktı. Zaten bütün parayı ben kazanıyordum...

Nuh'un Gemisi

Kalbimde bir karınca Yavaşca yürüyordu tam damarımda Akıntıda savruldu Tıkanık bir damara tutundu Midemde bir kelebek Asite düşüp boğuldu İnce bağırsakta eridi gitti Ayağımda bir akrep Baş parmağımı ucunu kopardı Ayak topuğumla ezdim Ruhu arşa yükseldi Saçımda bir bit Zıp zıp gibi zıpladı Kafamı kaşıyınca pat diye patladı Ağzımda bir bakteri Dişlerimi çürüttü Yirmiliği çektirdim de öyle kurtadım Uğur böceği gördüm ama uğursuzluk getirdi Çünkü yere düştüm sere serpile Bacaklarımı aldırmadığımda Külotlu çorabımdan çıkan kıllar gibi hissettim Öylesine utanç yüklü ve gizlenmek isteyen türden.

Doğum Günüm

Bugün günlerden ne diye düşünüp dururken gözümün önündeki takvimi çok sonra fark ettim. Üç gündür apartmanı terk etmemiştim. Yetiştirmem gereken bir sürü iş vardı ve daha çeyreğini bile yapmamıştım. Ve takvime dikkatlice bakınca anladım ki doğum günümdü bugün. Ama zaten beş yıldır doğru düzgün bir kutlama da yaptığım yoktu. Arkadaşlarımla uzun zaman önce yolları ayırmıştım. O kararı niye verdim hatırlamıyorum ama bir katkısı da olmadı bu gidişatın. İşleri teslim etmeye karar vermiştim. Neredeyse yarısı tamamdı. Karikatürist olmayı kendim istedim sonuçta. Bana güzel gelen tek şey buydu. İyi olduğum çok söylenemezdi ama 10 yıldır aynı gazetede ve birkaç dergide de 3’er yıllık kariyerim vardı. iyi gidiyordum aslında. Tek eksik ruhumu doyuracak bir arkadaşlık bir samimiyetti. Artık evlenip çoluk çocuğa karışmayı falan dert ettiğim yoktu. Mastürbasyonla kendimi mutlu etmeyi öğrenmiştim. Hatta ben bunu bir terbiye şekli olarak görüyorum ve aslında fark ettim de aseksüel bile olabilirim. Geç...

Tanrılar Her Yerde

Kendimin farkına vardığımda 2 yaşındaydım. Etrafımda olup biten her şey sanki benim yüzümden gibi hissediyordum. Ben ağladığımda yağmur gürül gürül yağmaya başlardı. Her bağırışımda gök gürlerdi. Ben mutlu olduğumda ise etraf güllük gülistanlık olurdu. Bunun sebebinin ne olduğunu okula başladığım yıl anladım. Din denen bir şey vardı. Herkes evrenin bir yaratıcısı olduğu üzerine tartışmalar yapıyordu. Ve bir gün, ben 13 yaşımdayken; bir rüya gördüm ve aydınlandım. Tanımlayamadığım bir varlık bana elini uzatıp ‘Sen Tanrısın’ dedi. Ben kendine çekti. Sonsuz bir evrene ulaştım. Günlük hayatımda başıma gelen her şeyin sebebi olmak iyi bir histi. Okulda bunu kimseye anlatmadım. Ailemle paylaşmam lise sonda oldu. Annem spiritüel bir insan sayılırdı. Babam ise daha çok maddiyatçı biriydi. İlk olarak annemle konuşacaktım. Evimiz küçük olduğu için onu babamın her zaman oturduğu yer olan oturma odasına en uzak oda olan tuvalete götürmek zorunda kaldım. Sesi geçirgen duvarlar hemen hemen her k...

Biyolojik Silah

Kapana kısılmış bir fare gibi hissediyordum. Labirentte kendimi kaybetmişim gibi. Bu pisliği nasıl temizlerim bilemiyorum. Ama bu sefer faka bastığıma eminim. Son görevimi yerine getiremem değildi asıl büyük sıkıntı. Bilgileri yanlış kişiye transfer etmemdeydi. Bu beni içeri sokacak kadar büyük bir olaydı. Bunu bilerek yapmamış olmam beni idamdan kurtarabilirdi. Gerçi ülkemizde yasal suçların sonuçları şu ana kadar sadece bir kez idamla sonuçlanmıştı. Bu da 2 bin yıl önceydi. Tarihi yazıtlarda bulunmuştu. Beni ancak içeri tıkabilirlerdi. Süresi beni ilgilendirmiyordu. Birkaç yöntem elimin altındaydı. Bu büyük biyolojik mucizelere olan zaafım olmasaydı, büyük bir ihtimalle daha önce hayatıma son verilirdi. Neyseki 10 yıl öncesine ait zaman kapsülü silahına hala sahibim. İkinci kullanışım olacak. Geçenki gerçekten hayatımı kurtarmıştı. Suçlanmam boşaydı ve bana 30 yıl hapis cezası verilmişti. Ama içtiğim o hap sayesinde sadece iki saniyede, rezidansımın içinde buldum kendimi. İlginç ola...